Duyuru

Collapse
No announcement yet.

Adam olacak çocuk kornerden attığı kafa golünden belli olur

Collapse
X
 
  • Filtrele
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
new posts

  • Adam olacak çocuk kornerden attığı kafa golünden belli olur

    Beş yaşındaki bebelerin okula başlama kriterleri açıklandı, topu beş kere sektiren başlayabilirmiş.

    *

    Rövaşata atabiliyorsa...
    Direkt üniversiteye.

    *

    - Bizim oğlan Anadolu lisesine girecekti ama ofsayta yakalandı.
    - Sorma kardeş... Bizim kız da fen lisesini penaltılarla kaçırdı.

    *

    Bu mantığa göre, Maradona’nın Harvard’ı bitirmesi lazımdı.

    *

    Bir diğer kritere göre...
    Sesleri ayırt etmesi, tanıması yeterliymiş.
    - Hav hav.
    - Köpek.
    - Miyavvv.
    - Eşek.
    - Bu henüz küçük, seneye gelsin.

    *

    Kitaplara bakarak, okuyormuş gibi yapıyorsa, tamammış... Zaten ne demişti Milli Eğitim Bakanımız? “Kuran-ı Kerim öğreteceğiz, Arapça öğretmeyeceğiz, Türkçe okur gibi okutacağız, okuyanlar okurlar, anlamazlar, biz de öyle yapacağız” demişti... E daha ne yani?

    *

    Tek ayak üstünde durma kriteri de var. Tek ayak üstünde durabiliyorsa, okula başlamaması için sebep yokmuş... Bazı münafıklar, eğitime cezayla başlıyorlar filan diyor ama, bence en faydalı kriter bu... Çünkü, sınıflar 100’er kişi olacağı için, anca tek ayak üstünde durarak sığabilirler. Aslında, duvarda yürüme kriteri olsa, daha iyi, 200’er kişi bile okuyabilirler.

    *

    En bilimsel bulduğum kriter ise, öne doğru yuvarlanma, takla atma kriteri... Takla at bakiiim denince, takla atıyorsa, okula başlamak için yeterli vasıflara sahip olduğu anlaşılıyormuş.

    *

    Ki, takla at denince bunların önünde takla atıyorsa... Bırak öğrenci olmayı, İçişleri Bakanlığı kriterlerine göre “seçmen” bile olabilir bebeler!


    Yılmaz ÖZDİL.

  • #2
    Ne ördün filan...

    Demiryolları Almanlarındı.

    İngilizler, Fransızlar işletiyordu.
    İşletme lisanı, Fransızcaydı.
    Meslek, Türklere kapalıydı.
    Hatta, imtiyazlar, ödenen paralar kesmemiş, Alman demiryolu mühendisi, ray döşüyoruz ayaklarıyla Zeus sunağını araklamıştı;
    memleketi söğüşlüyorlar,
    inek gibi sağıyorlardı.

    Mustafa Kemal geldi...
    Demiryolları millileştirildi.
    Milletin oldu.
    Vagon fabrikası kuruldu.
    Okul kuruldu.
    Demiryolcu yetiştirildi.
    Tek kuruş borç almadan, bunların yaptığının dört
    katı demiryolu yapıldı.

    Sonra, bunlar geldi.

    Ankara-İstanbul hızlı treni...
    Çinliler yapıyor.
    Lokomotifler İspanya’dan.
    Rayları bile İspanya’dan.
    Makinistler desen...
    Almanya’da eğitildi.

    Konya-Ankara?
    Raylar, İtalyan.
    Vagonlar, İspanyol.

    Marmaray, Japon.
    Vagonları, Güney Kore.

    Ankara metrosu...
    Sistemi, Alman, İtalyan.
    Vagonları, Çin’den.

    İstanbul metrosu...
    Sistemi, Fransız, Alman.
    Vagonları, Güney Kore’den.

    (Metrobüs, Hollanda’dan.
    Deniz otobüsü, Avustralya’dan.
    Fatih Sultan Mehmet
    Köprüsü’nün asfaltı teee
    Trinidad Tobago’dan.
    Metro diye market var...
    O bile Alman!
    Neyse, konuyu dağıtmayalım.)

    Ankara-Eskişehir
    Aliağa-Menderes
    Bandırma-Menemen
    Bursa tramvayı, İspanyol.

    Balıkesir-Eskişehir, Fransız.
    Köseköy-Gebze, İtalyan.
    Gebze-Halkalı, İspanyol
    Ankara-Sivas, çekik gözlü.
    Sivas-Erzincan, İtalyan.

    Testleri, Çek Cumhuriyeti’nde yapılıyor iyi mi... Çek Cumhuriyeti müsait değilse, haaadi bakalım Almanya’ya Fransa’ya gönderiliyor; lokomotifleri zaten gemiyle Güney Kore’den geliyor.

    Edirne’den Ardahan’a
    hızlı tren için Çinlilerle
    masaya oturuldu, Çinliler etap etap döşeyelim diyor, hükümetimiz komple boydan boya döşeyin diyor; kondüktör’ün düdüğü Çin’den.

    Güzergâhlar üzerindeki...
    Koyunlar Macaristan’dan.
    İnekler Uruguay’dan.
    Tek tesellimiz var...
    Trene bakan öküzler yerli!

    Yılmaz ÖZDİL.

    Yorum


    • #3
      Ay şekerim gına geldi oku oku hep şehit haberi... (Sıkılanlara kitap önerisi)

      Nehir, acelesiz akıyordu. Suyun yüzeyi, rengarenk ördeklerle kaplanmıştı. Babamın yıllar önce avlanmam için yaptırdığı tekli kırma tüfeği, biraz da nostalji için istemiştim, o da göndermişti. Tek fişek almıştım yanıma... Amacım av değildi. Cansız hedef seçip, gelişigüzel ateş edecektim aslında... Ama, ördek sürüsünün cazibesine kapılmamak elde değildi.

      *

      Çalıları siper ederek, sürünmeye başladım. Ki, ördeklerin melodileri kesildi. Varlığımı hissetmişlerdi. Yüzlerce kanadın suya çarpma sesi, telaşlarını anlatan tiz ötüşleri, gökyüzünü çınlattı. Yattığım yerden, havaya dikey olarak yükselen ördekleri görüyordum.

      *

      Yapacak bir şey yoktu. Kalktım, yürüdüm. Kaçan sürü için hayıflanıyordum. Birden, kanat uğultuları duydum. İki dev kuş, geldi, önümdeki adacığa gürültüyle kondu. İki angut’tu. Ayaktayım, tüfek elimde, bana baktılar... Avcı burunlarının dibindeydi ve umurlarında değildi. Rahat, huzurlu, kaygısız... Tüfeği doğrulttum, kısa mesafeden, nişan bile almaya gerek duymadan, tetiği çektim. Patlamasıyla, angutun gövdesinden hışırtı gelmesi bir oldu.

      *

      Kıllarını bile kıpırdatmadılar!

      *

      Ne saçmaları yiyen ne de öbür angut tepki verdi. Bana mısın demiyorlardı. Elde tüfek, kalakaldım. Bu da nerden çıktı der gibi, şöyle bir baktılar bana, sonra diğer tarafa döndüler yüzlerini... Kafaları da gövdeleri gibi kalındı anlaşılan. Öylece izledim. Bir süre sonra, kendilerini taciz etmeye çalışan omurgalı başka cinsler olduğunu, her ne kadar angut da olsalar, anladılar. Ve istemeye istemeye, iri gövdelerini kaldırıp, gözden kayboldular.

      *

      Bana ait değil bu satırlar...

      *

      Hani, Başbakanımızın “seviyesiz” dediği, efsane komutan Osman Pamukoğlu var ya... Onun “Angut” isimli kitabından.

      *

      Peki, günlük hayatımızda çokça rastladığımız, algılama “seviyesi” düşük, vurdumduymaz, ahmak ahmak gezerken yavrularını kaybeden, angut’lar mı var bu kitapta sadece? Hayır...

      *

      Rüzgâr nereden eserse oraya savrulan, tık o yana, tık bu yana, havaya göre döne döne uçan “sümsük” de var; dalkavuk, yalaka karakterli “kuyruksallayan” da... Bulgur, mercimek ambarlarından kolay yollu, zahmetsiz beslenen, semiren, ürkek ve aciz olduğu için yırtıcılarla iyi geçinen “Amerikan balabanı” da anlatılıyor; taklitçi, yaygaracı “Arap bülbülü” de.

      *

      Tehlikeyi görmezden gelip, savuşturmak için kafasını kuma gömen devekuşu’nun ruh ikizi, kovuk gagalayan, karnını yağmacılıkla doyuran, gözü doymayan “Avrupa ötleğeni” de var; korktuğu için kaçan, kaçtığı için korkan “şakrakçı” da... Köşe bucak saklanarak yaşayan, bana ne birader, neme lazım’cı “bağırtlak”; etrafına keder ve karamsarlık yayarak, öbür kuşların heyecanını yok eden, böyle gelmiş böyle gider’ci “kukumav”; bozuk plak gibi, ha bire, başkalarından duyduğunu tekrar eden “mukallit”, hepsi bir arada.

      *

      Bu yaşıma geldim, “tabiatımızı” bu kadar iyi anlatan kitap okumadım... Çevre’mizde coğrafyamızda olan biteni, neden’ini, niçin’ini öğrenmek isteyenlere, tavsiye ederim.

      *

      Ancak, maalesef bulabilirseniz alırsınız. Çünkü, angut’lar darılmasın diye, kitabı da yazarı gibi, ne televizyonda gösteriliyor, ne gazetelerde yazılıyor, ne de kitapçı raflarına konuyor.

      *

      Angut’u arayıp bulamazsanız...
      Başbakanımızın yazdığı “Küresel Barış Vizyonu”nu tavsiye ederim.


      Yılmaz ÖZDİL.

      Yorum


      • #4
        2010 hurmalar 2012 tırmalar

        Ağustos 2010.

        Gaziantep mitingi.

        *

        “Sevgili kardeşlerim...
        Zaman tünelinde geriye gidelim.
        Ne yaptılar?
        İçerde sanal tehditler...
        Dışarıda düşman ürettiler.
        Endişelere maruz bıraktılar.
        Milleti korkuttular.
        Ne dediler?
        Türkiye’nin üç tarafı denizle, dört tarafı düşmanla çevrili dediler.
        Biz ne yaptık?
        Onlar gibi ufuksuz değiliz.
        Vizyonsuz değiliz.
        Biz geldik, bu anlayışı yıktık.
        Esad kardeşimle oturduk...
        İki dost, iki kardeş olduk.
        Mayınları temizledik.
        Vizeleri kaldırdık.
        Kapılarımızı açtık.
        Şimdi benim Gaziantepli kardeşim, cebine pasaportunu koyuyor, istediği gibi Halep’e gidiyor, Şam’a gidiyor. Halep’teki Şam’daki Lazkiye’deki Hama’daki Humus’taki kardeşim de, cebine pasaportunu koyuyor, istediği
        gibi Gaziantep’e geliyor.
        Ne oldu?
        Bütün o tehditlerin, korkuların...
        Ne kadar boş olduğu ortaya çıktı.
        Kim kazandı?
        Gaziantep kazandı.
        Vizyonumuzun en canlı tanığı...
        Gaziantep’tir.”

        *

        Ağustos 2012.
        Öğle namazını müteakip...
        Canlı yayında izledik tele’vizyonu.

        Yılmaz ÖZDİL.

        Yorum


        • #5
          Bi kaç Mehmet...

          Bi kaç Mehmet...
          Mehmet Yıldız

          Mehmet Kılıç
          Mehmet Ağgedik
          Mehmet Çetin
          Mehmet Tangüner
          Mehmet Kaz
          Mehmet Topraksüren
          Mehmet Çakır
          Mehmet Akdemir
          Mehmet Kaya
          Mehmet Kıran
          Mehmet Bostanoğlu
          Mehmet Soyuer
          Mehmet Ali Ünal
          Mehmet Akbaş
          Mehmet Yerlikaya
          Mehmet Ulusoy
          Mehmet Bozkurt
          Mehmet Boşnak
          Mehmet Tosun
          Mehmet Tez
          Mehmet Birlik
          Mehmet Çelik

          *

          Sadece son iki senede şehit olan “bi kaç Mehmet” bunlar.

          *

          Gerçi “bi kaç Mehmet” diyen Hüseyin bey haklı... Çok Mehmet var. Hatta, Mehmet’ten bol bi şey yok. TÜİK’in verilerine göre, 2 milyon 639 bin 891 Mehmet bulunuyor memlekette.

          *

          Kadınları, kızları çıkar...
          13 kişiden 1’i Mehmet.

          *

          ABD’ye ihraç ediyoruz.
          Mehmet Öz mesela...
          Basketbolcu gönderdik, Mehmet Okur. Brezilyalıyı Türk yaptık, Mehmet Aureilo oldu. İngiltere’den maliye bakanı getirdik, adı Mehmet. Almanya’daki keriz feneri’nin elebaşısı olarak enselenen, Mehmet. Papa’yı vurdu, Mehmet Ali... Bakın, Mehmet Ali dedim aklıma geldi, Mehmet Ali Birand, Mehmet Altan, Mehmet
          Barlas bile Mehmet, düşün gari.

          *

          Sarı çizmeli?
          Mehmet ağa!
          Kim olduğunu bilmiyorsan...
          Kesin Mehmet’tir yani.

          *

          MİT’çi Mehmet Eymür, tanık, polis Mehmet Ağar, sanık, profesör Mehmet Haberal, tutuklu, Fenerbahçe Başkanı’nı içeri tıkan savcı, Mehmet Berk. Osmanlı başa çıkamamış birader, hangisi hangi Mehmet’ti aklında tutamamış, birinci Mehmet, ikinci Mehmet, beşinci Mehmet diye numara koymuş. İstanbul’u fetheden, Mehmet, İstiklal Marşı’nı yazan, Mehmet.

          *

          E bu kadar Mehmet dururken...

          *

          “Hüseyin” beyin bi kaç Mehmet
          için Meclis’i toplayamayız dediği dakikalarda... Meclis’te 48 tane mebus Mehmet varken, mebus “Hüseyin”in kaçırılması, kaderin cilvesi olsa gerek!

          Yorum

          İşleniyor...
          X