Duyuru

Collapse
No announcement yet.

Kahramanlık hikayelerinin paylaşım konusudur..

Collapse
X
 
  • Filtrele
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
new posts

  • Kahramanlık hikayelerinin paylaşım konusudur..

    Yeni ve bilgiye ihtiyaç duyduğumuz heranımızda işlenen hikayelerin bilgi dağarcığımızı genişletmesi dileğiyle.........
    İlki benden gelsin
    Buyrun afiyetle okuyun;
    EDİNCİKLİ MEHMET ER

    Edincikli Mehmet Er'in bir top mermisinin parçaladığı konumdan kanlar içerisinde bir et parçası sarkmaktadır.Yalvarı rcasına:

    Komutanım ne olur şu kolumu kes!
    Sağ eliyle yakaladığı ve tuttuğu sarkık kola bakan Teğmen donmuştur.Edincikli Mehmet Er tek ve emin sesi ile tekrarlar:
    Allah Aşkına, Allah Rızası için kes şu kolumu!
    Bu ilahi cümleleri eimr gibi işiten Teğmen Saip, bıcağı kola kola vurur.Gık bile dememiştir, Edincikli Mehmet.Bir sağ elindeki kola, bir ileride Allah! Allah! nidaları arasında çarpışan erlere bakar ve kolu fırlatır: "Bu kol vatana feda olsun," der.Yerdeki et parçalrından başını kaldıran Teğmen'in karşısında kimse yoktur.Çünkü, Edincikli, Hakla alış verişe başlayınca herşeyi, acıyı, özlemleri unutuyor, rahmet deryalarında, tecelli dalgalarında yıkanıp arınırken, kolunun fani bedenden ayrılma işlemini duymuyordu.O ateş, o yangın fakat getirilmez feryatlar içinde, edincikli bu cehennemi ateş altında kendinden geçti.Bir avuç istek ve özlem halinde yandı, tüttü.
    Edincikli Mehmet, çoktan kolunun öcünü almak için vatan için Allah için hücum saflarına katılmıştı.Alayların içine karışır, teke tek vuruşur.Onu durdurmak mümkün değil artık, yine harikalar gösterir, bire bir dövüşür, bire on dövüşür, bire yüz dövüşür... Allah'ın yardımıyla haklamadığı kafir kalmaz.Ama kaderden kaçılmaz ki! Kolunun kopmasıyla kaybettiği kan onu halsiz düşürmeye başlamış Edincikli'ye şimdi de şehitlik mertebesi ekleniyordu.Güzel yüzü soldu, sarardı, canı teninden süzüldü...Gözü dünyaya kapandı..."

    Teğmen SAİP
    Çanakkale Savaşlarından
    12. Alay 1. Bölük Komutanı
    2015 Honda  CRV  1.6 160 hp Akıllı 4x4 9 ileri zf şanzıman .. vs vs  (görmemişin... :P )

    Görelim Mevlam neyler .. Neylerse güzel eyler
    [center]

  • #2
    Ynt: Kahramanlık hikayelerinin paylaşım konusudur..

    Bu ulke boyle kazanildi dostlar... Bu ulke boyle kahramanlar sayesinde var.....Allah topraklarini bol eylesin, Allah onlari yanina alsin ,Aldi da........ bu oykuler unutulmamali, bu oykuler yasanmali icde hissedilmeli....Japonlar gibi tarhimize Atalarimiza sahip cikalim...Onlari her firsatta analim, cocuklarimiza onlari anlatalim, onlari gelecek nesillerin kalbinde beyninde yasatalim....

    Yorum


    • #3
      Ynt: Kahramanlık hikayelerinin paylaşım konusudur..

      Orjinal yazı sahibi: trabzon61
      Bu ulke boyle kazanildi dostlar... Bu ulke boyle kahramanlar sayesinde var.....Allah topraklarini bol eylesin, Allah onlari yanina alsin ,Aldi da........ bu oykuler unutulmamali, bu oykuler yasanmali icde hissedilmeli....Japonlar gibi tarhimize Atalarimiza sahip cikalim...Onlari her firsatta analim, cocuklarimiza onlari anlatalim, onlari gelecek nesillerin kalbinde beyninde yasatalim....
      İnşallah
      Dr um bir tanede sen patlat bari
      2015 Honda  CRV  1.6 160 hp Akıllı 4x4 9 ileri zf şanzıman .. vs vs  (görmemişin... :P )

      Görelim Mevlam neyler .. Neylerse güzel eyler
      [center]

      Yorum


      • #4
        Ynt: Kahramanlık hikayelerinin paylaşım konusudur..

        Çanakkale Savaşlar'ında savaşıp, bir kolu ile bir ayağını kaybeden Fransız Generali Bridges, yurduna döndükten sonra anlattığı bir savaş hatırasında şöyle diyor:
        "Fransızlar, Türkler gibi mert bir milletle savaştıkları için daima iftihar edebilirsiniz.Hiç unutmam.Savaş sahasında döğüş bitmişti.Yaralı ve ölülerin arasında dolaşıyorduk az evvel, Türk ve Fransız askerleri süngü süngüye gelip ağır zaliyat vermişlerdi.Bu sırada gördüğüm bir hadiseyi ömrüm boyunca unutamayacağım.Yerde bir Fransız askeri yatıyor, bir Türk askeride kendi göleğini yırtmış onun yaralarını sarıyor, kanlarını temizliyordu.Tercüma n vasıtası ile şöyle bir konuşma yaptık:
        - Niçin öldürmek istediğin askere yardım ediyorsun? Mecalsiz haldeki Türk askeri şu karşılığı verdi:
        "Bu Fransız yaralanınca cebinden yaşlı bir kadın resmi çıkardı.Birşeyler söyledi, anlamadım ama herhalde annesi olacaktı.Benim ise kimsem yok.İstedim ki, o kurtulsun, anasının yanına dönsün". Bu asil ve alicenap duygu karşısında hüngür hüngür ağlamaya başladım.Bu sırada, emir subayım Türk askerinin yakasını açtı.O anda gördüğüm manzaradan yanaklarımdan sızan yaşlarımı dondurduğunu hissettim.Çünkü, Türk askerinin göğsünde bizim askerinkinden çok ağır bir süngü yarası vardı ve bu yaraya bir tutan ot tıkamıştı.Az sonra ikisi de öldüler..

        Fransız Generali BRIDGES
        Çanakkale Savaşları komutanı.
        2015 Honda  CRV  1.6 160 hp Akıllı 4x4 9 ileri zf şanzıman .. vs vs  (görmemişin... :P )

        Görelim Mevlam neyler .. Neylerse güzel eyler
        [center]

        Yorum


        • #5
          Ynt: Kahramanlık hikayelerinin paylaşım konusudur..

          7 Şubat 1988 doğumlu Mübariz İbrahimov, 2005 yılında Azerbaycan İçişleri Bakanlığı’na bağlı Özel Kuvvetler Bölüğünde, askerlik hizmetini yaparak 2007 yılında terhis olmuştur. 2 yıl sivil hayatında çalıştıktan sonra, 2009 yılı Ağustos ayında... Uzman Çavuş olarak Ordu’ya katılmıştır.
          Kendi isteği ile Azerbaycan Karabağ cephesindeki, sınır birliğine atanmıştır…

          19 Haziran 2010 tarihinde gece saat 23.30 civarında Mübariz İbrahimov kimseye haber vermeden, sadece “Şehit olursam üzülmeyin. Vatan sağolsun” diye bir mektup bırakarak tekbaşına 1km mayın döşeli sınırı aşarak, Ermenistan Silahlı Kuvvetleri’nin bulunduğu karakola baskın düzenler. 45 Ermeni asker ve subayını öldürür. Ermeni destek kuvvetleri ile 5 saat, Ermeni silah ve mühimmatını kullanarak çarpışır…
          Mübariz sabaha karşı Şehit olur.


          Azerbaycan Devleti, Uzman çavuş Mübariz İbrahimov’u milli kahraman ilan eder.
          Ermenistan ise, bu bozgun karşısında sınırdaki tüm komuta kademesini değiştirir. Yaşadıkları bu şok hezimetten dolayı, şehit Mübariz’in cenazesini Azerbaycan Devleti’ne 2 aydır teslim etmemiştir.
          Ermeniler, Mübariz’in cesedinden bile korkmuşlar ki ellerini bağlamışlar ve cesedi üzerinde yaptıkları hakaretleri Rus internet sayfalarında yayınlamışlardır.

          Ermeniler’in insanlık dışı davranışlarını biliyoruz… Ancak bizi en fazla üzen gelişme ise, Türkiye medyasının bu gelişmeye kayıtsız ve duyarsız kalmasıdır. Biz bu haberi 50 gün sonra öğrenebiliyoruz!!!
          Yazıklar olsun!
          Bu duyarsızlıkla mı Türk Birliği gerçekleşecek? Filistin’de en ufak bir meseleyi dahi anında yaygara yaparak haber ediyorsunuz da, bu olayı neden duyurmuyorsunuz?
          Azeri Türk Subayı’nın bu kahramanlığından, sizde mi korktunuz?
          Açılımlarınız, kapanır diye mi endişeye düştünüz?
          Yoksa Türk Gençliği bu kahramanlığı örnek alır diye mi, telaşlandınız?
          Korkmayın ve telaşlanmayın! Her Türk zaten doğuştan kahramandır. Eğer Türk’ün kim olduğunu unuttuysanız, Atatürk size bir kere daha hatırlatsın;
          “Türk; Yıldırımdır, Kasırgadır, Şimşektir. Dünya’yı aydınlatan Güneştir.”
          Kahraman Şehit MÜBARİZ İBRAHİMOV’u Rahmet ve Saygı ile anıyor, tüm Türk Dünyası’nın ve İbrahimov Ailesinin başısağolsun.
          Aşk çok yakar dediler usta tüp mü taktırsak?

          Yorum


          • #6
            Ynt: Kahramanlık hikayelerinin paylaşım konusudur..

            Sufyan abi süper bir konu olmuş tebrikler.. Kendi adıma çok teşekkür ederim...

            Yorum


            • #7
              Ynt: Kahramanlık hikayelerinin paylaşım konusudur..




              ÇANAKKALE SAVAŞLARI’NIN IBRETLI VE HIKMETLI
              HİKAYELERİ

              1. KINALI HASAN :

              Yüzbaşi Sirri Bey, ikindi vakti yeni gelen erati teftiş ederken, içlerinde bir tanesinin saçinin bir tarafi kinalanmiş oldugunu görür ve takilir: “Hiç erkek kinalanir mi? Mehmetçik: Buraya gelmeden evvel, anam kinalamişti komutanim” der ve sebebini bilmedigini ilave eder.Komutanin istegi üzerine anasina haber salar, “Niye benim saçimi kinaladin?” Gelen cevabi mektupta şunlar yazar:

              “Ey gözümün nuru Hasan’ım,

              Köyümüzde rahat rahat oturalım mı? Vatan sevgisi içimizde alev alev yanıyor.Sen ecdadından, babandan aşağı kalamazsın... Ben, senin anan isem.Beni ve seni Allah yarattı, vatan büyüttü.Allah, bu vatan için seni besledi. Bu vatanın ekmeği iliklerinde duruyor...

              Sen bu ailenin seçilmiş kurbanisin...

              Hasan’ım, söyle zabit efendiye... Bizim köyde kurbanlık ayrılan koyunlar kınalanır... Ben de seni evlatlarımın arasından vatana kurban adadım.Onun için saçını kınalamıştım...

              El-hükmü billah. Allah, seni İsmail Peygamber’in yolundan ayırmasın.

              Seni melekler şimdiden rahmetle anacaktir. Gözlerinden öperim...

              Anan - Hatice”

              2. GAZİ MEHMET AŞKIN’IN ANLATTIKLARI:

              “İngiliz donanması Saroz’dan top atışları ile bize son derece ağır kayıplar verdiriyordu.Böyle bir atıştan sonra, aynı, birlikte silah arkadaşım Recep Eniştemin iki ayağı kopmuş çalıların üzerinde gördüm, henüz sağ idi.Yanına kadar gidebildim.Onu o vaziyette görünce ağlamaya başladım. Henüz ruhunu teslim etmeyen Recep Eniştem:

              “Kardeşim niçin böyle ah edip aglarsin, benim cigerimi daglarsin! Allah’ in verdigine merhaba! Takbir- i Rabbani böyle imiş! Onun kazasi geri çevrilmez ve hükmüne mani yoktur. Elimizden ne gelir.Arzuladigim savaş yolunda oldu.O saadet bana yeter! Sen sag kalirsan, anamin elini benim içinde öp! Emzirdigi sütleri helal etsin!” dedikten sonra:

              “Başimi kibleye dogru çevir!” diye bildi... Ruhu çoktan uçmuştu...

              “Halil, bölükte süngü hücumuna kalkmıştı, ağır bir yara alarak yanıma yıkıldı.Bir mütted sessiz kaldı ve sonra: “Ahiretlik ölümüm yaklaştı, öldükten sonra cesedimi geriye götürtme, buraya ellerinle göm! Üzerimde harbediniz! Ta ki Gazilerin ayak seslerini Allah! Allah! Nidalarını rahatlıkla duyayım!” dedi ve gülerek ruhunu teslim etmişti

              “Karayürek deresi’ne doğru iniyorduk: Bir akşam beni keşif kolu çıkardılar bu derenin yatağında geziniyordum.Çok susamış idim. Dere şırıldıyordu, mataramı doldurdum. Birkaç yudum içtiğimde, içtiğim suyun tadı çok başka idi avucuma mataradan su aldığımda, matarama doğdurduğum suyun kan olduğunu anladım.”





              Yorum


              • #8
                Ynt: Kahramanlık hikayelerinin paylaşım konusudur..

                Bir kahramanlık Hikayesi de bizde var. InsigniaTeam Türkiye İtalya maçı!!!
                http://www.youtube.com/watch?v=Wh45xLUFu3Y#ws
                Insignia Editition Elegance - 18" jant Teknik gri

                Yorum


                • #9
                  Ynt: Kahramanlık hikayelerinin paylaşım konusudur..

                  Çanakkale gezisine katılanlar,böyle birçok kahnramanlık öyküsünü dinlediler.Keşke o gün daha fazla katılım olsaydı..
                  Gri Bmw F10 5.25 xd 2014

                  Yorum


                  • #10
                    Ynt: Kahramanlık hikayelerinin paylaşım konusudur..

                    Çok güzel bir konu başlığı olmuş... Tebrikler...

                    Yorum


                    • #11
                      Ynt: Kahramanlık hikayelerinin paylaşım konusudur..

                      tbrk için tşk ler..
                      2015 Honda  CRV  1.6 160 hp Akıllı 4x4 9 ileri zf şanzıman .. vs vs  (görmemişin... :P )

                      Görelim Mevlam neyler .. Neylerse güzel eyler
                      [center]

                      Yorum


                      • #12
                        Ynt: Kahramanlık hikayelerinin paylaşım konusudur..

                        Peygamber Efendimiz(s.a.v)'in Çanakkale Savaşı sırasında orada görev yapan türbedarı anlatıyor:

                        1915 yılının hac mevsimi idi. Her hac mevsiminde olduğu gibi, dört bir yandan Mü'minler geliyordu, bu gelenlerin içinde Hindistan ulemâsından, âlim, zahit, keşfi açık gerçek bir Allah dostu da bulunuyordu. Bu Allah dostunun sohbetine katıldık. O kadar güzel sohbetleri oluyordu ki, kendi ağlıyordu, dinleyenleri de ağlatıyordu. O zamanlar Osmanlı'nın çok sıkıntıda olduğu zamanlardı, ehl–i küffar, İslâm'a karşı saldırıya geçmiş, Payitahtta Çanakkale Boğazı'nda büyük savaş oluyordu.
                        Hindistanlı âlimde bir şey dikkatimi çekmişti, sohbetlerinde ağlıyor, namazlarında ağlıyor, yolda yürürken bile gözünden yaş eksik olmuyordu. Ağlamadığı zamanlar bile devamlı hüzünlü idi. Merakım artıkça artı ve bir gün kendisine bunun sebebini sordum:
                        "Efendi! Bu mübarek yerdesin, gözün gönlün açılacağı yerde devamlı ağlıyorsun, ağlamadığın zamanlarda yüzünde hüzün var, bunun sebebi, hikmeti nedir?" Beni yayına oturttu, gözlerindeki yaş damlaları daha da hızlanarak akmaya başladı. Sonra yaşlarını sildikten sonra bana dedi ki:
                        "Ben uzun yılların hasreti ile çok uzaklardan buralara geldim. Ben Kâinatın Efendisi'nin kokusunu, ruhaniyetini Hindistan'dan alırdım. Şimdi buralara geldim, Efendimin kabr–i şerifi başındayım, ama Hindistan'da aldığım feyiz ve nuranîliği burada bulamadım. Bu ne hâldir diye düşünüyorum, acaba bir günah mı işledim, bir suçum mu var? Efendim benim üzerimden himmetini çekti mi? Ya da Efendim, burada değil, burada olsa onu hisseder, onun ruhaniyetinden bereketlenirdim. Bu hâl beni perişan etti… Ağlamamın sebebi budur."
                        Türbedar bu Allah dostunu dikkatle dinledi, ancak o da bu işe ne bir yorum getirebildi, ne de bir şey diyebildi. Ancak nur yüzlü türbedarın da kafası karışmıştı. Bu Hindistanlı âlimin, yalan söyleme, abartı yapma gibi bir durumu söz konusunu değildi. Son derece samimî bir hâl içindedir. Hindistanlı âlimin söylediklerine yabancı değildi. Her hac mevsiminde değişik bölgelerden gelen Allah dostları ile karşılaşır, onları Allah Resûlü'nün ruhaniyeti ile nasıl bağlantılar kurduklarını bilirdi. Bu Hindli âlim de onlardan biri idi, türbedarın bunda zerre şüphesi yoktu. Peki, bu âlimin söyledikleri nasıl açıklanacaktı?
                        Yaşlı türbedar gündüz dinlediklerinin etkisinde kalmıştı, gece yatağına yattığında da kafasındaki soru işaretleri gitmemişti.
                        Sabah namazına kalkmadan önce türbedar bir rüya görür. Rüyasında Kâinatın Efendisini görür. Nur yüzlü türbedar, edebinden Efendimiz'e bir şey soramaz. Dün yaşananlar aklına gelir, bir şey diyemez. Türbedarın düşüncelerine Kâinatın Efendisi cevap verir:
                        "O kardeşimin hissettiği doğrudur. Ben her zamanki makamımda değilim, birkaç zamandır Çanakkale'deyim… Çok zor durumda bulunan kardeşlerimi yalnız bırakmaya gönlüm razı olmadı. Onlara yardım ediyorum…"
                        Hindistanlı âlim, Allah dostunun vaziyeti anlaşılmıştı. Burada akla şöyle bir soru gelebilir: Efendimiz bulunduğu makam itibariyle, bir anda birden çok yerde bulunamaz mı? Elbette bulunur, başta Hızır Aleyhisselâm'ın ve Allah'ın veli kullarının bulunduğu gibi. Buradaki, hâdise birine gösterirler, ondan da herkese duyururlar mahiyetindedir.

                        Yorum


                        • #13
                          Ynt: Kahramanlık hikayelerinin paylaşım konusudur..

                          ayrıca konu için çok teşekkür ederiz Sufyan abim

                          Yorum


                          • #14
                            Ynt: Kahramanlık hikayelerinin paylaşım konusudur..

                            Bir de etrafımızda öyle kahramanlar var ki belki hiç cephede bulunmamışlar ama onlar yinede kahramandırlar.
                            Yaşadığımız dönemde insanlığın düşmanı o kadar çok ki bu düşmanlara karşı galip gelmek için tam bir kahraman olmak gerekiyor.
                            Ben de sizinle bu kıssadan hisseyi paylaşmak istedim...


                            Sultan Murad Han o gün bir hoş"tur. Telaşeli görünür.
                            Sanki bir şeyler söylemek ister sonra vazgeçer.
                            Neşeli deseniz değil, üzüntülü deseniz hiç değil.
                            Veziriazam Siyavuş Paşa sorar:
                            - Hayrola efendim, canınızı sıkan bir şey mi var?
                            - Akşam garip bir rüya gördüm.
                            - Hayırdır inşallah?..
                            - Hayır mı şer mi öğreneceğiz.
                            - Nasıl yani?
                            - Hazırlan, dışarı çıkıyoruz.
                            Ve iki molla kılığında çıkarlar yola. Görünen o ki,
                            padişah hâlâ gördügü rüyanın tesirindedir ve
                            gideceği yeri iyi bilir. Seri, kararlı adımlarla Beyazıt'a
                            çıkar, döner Vefa'ya, Zeyrek'ten aşağılara sallanır.
                            Unkapanı civarında soluklanır. Etrafına daha bir
                            dikkatle bakınır. İşte tam o sırada yerde yatan
                            bir ceset gözlerine batar, sorarlar;
                            - Kimdir bu?
                            Ahali: - Aman hocam hiç bulaşma, derler.
                            Ayyaşın meyhusun biri işte!..
                            - Nerden biliyorsunuz?
                            - Müsaade et de bilelim yani. Kırk yıllık
                            komşumuz... Bir başkası tafsilata girer;
                            - Biliyor musunuz, der. Aslında iyi sanatkârdır.
                            Azaplar çarşısı'nda çalışır. Nalının hasını yapar...
                            Ancak kazandıklarını içkiye, fuhuşa harcar. Hem
                            şişe şişe şarap taşır evine, hem de nerde namlı mimli
                            kadın varsa takar peşine.. Hele yaşlının biri çok öfkelidir.
                            - isterseniz komşulara sorun, der. Sorun bakalım onu bir
                            cemaatte gören olmuş mu?.. Hasılı, mahalleli döner ardını
                            gider. Bizim tedbili kiyafet mollalar kalırlar mı ortada!..
                            Tam vezir de toparlanıyordur ki, padişah keser yolunu :
                            - Nereye?
                            - Bilmem, bu adamdan uzak durmayı yeğlersiniz sanırım.
                            - Millet bu, çeker gider. Kimseye bir sey diyemem...
                            Ama biz gidemeyiz, şöyle veya böyle tebamızdır.
                            Defini tamamlamak gerek.
                            - İyi ya, saraydan birkaç hoca yollar, kurtuluruz vebalden.
                            - Olmaz, rüyadaki hikmeti çözemedik daha.
                            - Peki ne yapmamı emir buyurursunuz?
                            - Mollalığa devam... Naaşı kaldırmalıyız en azından.
                            - Aman efendim, nasıl kaldırırız?
                            - Basbayağı kaldırırız işte.
                            - Yapmayın, etmeyin sultanım, bunun yıkanması,
                            paklanması var. Tekfini, telkini...
                            - Merak etme ben beceririm.
                            Ama önce bir gasilhane bulmalıyız.
                            - Şurada bir mahalle mescidi var ama...
                            - Olmaz, vefat eden sen olsaydın nereden kalkmak isterdin?
                            - Ne bileyim, Ayasofya'dan, Süleymaniye'den,
                            en azından Fatih Camii'nden...
                            - Ayasofya ile Süleymaniye'de devlet erkanı çoktur.
                            Tanınmak istemem. Ama Fatih Camii'ni iyi dedin.
                            Hadi yüklenelim... Ve gelirler camiye. Vezir sağa sola
                            koşturur, kefen tabut bulur. Padişah bakır kazanları vurur
                            ocağa... Usulü erkanınca bir güzel yıkarlar ki, naaş;
                            ayan beyan güzelleşir sanki. Bir nurdur, aydınlanır alnında.
                            Yüzü sâkilere benzemez. Hem manâlı bir tebessüm okunur
                            dudaklarında. Padişahın kanı ısınmıştır bu adama,
                            vezirin de keza... Mechul nalıncıyı kefenler, tabutlar,
                            musalla taşına yatırırlar. Ama namaz vaktine bir hayli
                            vardır daha... Bir ara vezir sıkıntılı sıkıntılı yaklaşır.
                            - Sultanım, der. Yanlış yapıyoruz galiba...
                            - Nasıl yani?..
                            - Heyecana kapıldık, sorup soruşturmadan buraya getirdik
                            cenazeyi. Kim bilir belki hanımı vardır, belki yetimleri?..
                            - Doğru, öyle ya, neyse... Sen başını bekle, ben mahalleyi
                            dolanıp geleyim. Vezir, cüzüne, tesbihine döner, padişah
                            garip maceranın başladığı noktaya koşar. Nitekim
                            sorar soruşturur. Nalıncının evini bulur.
                            Kapıyı yaşlı bir kadın açar. Hadiseyi
                            metanetle dinler. Sanki bu vefatı bekler gibidir.
                            - Hakkını helal et evladım, der. Belli ki çok yorulmuşsun.
                            Sonra eşiğe çöker, ellerini yumruk yapar, şakaklarına dayar...
                            Ağlar mı? Hayır. Ama gözleri kısılır, hatıralara dalar belki.
                            Neden sonra silkinip çıkar hayal dünyasından...
                            - Biliyor musun oğlum? Diye dertli dertli söylenir...
                            Bizim efendi bir âlemdi, vesselam... Akşamlara kadar
                            nalın yapar... Ama birinin elinde şarap şişesi görmesin;
                            elindekini avucundakini verir
                            satın alırdı. Sonra getirip dökerdi helaya!..
                            - Niye?
                            - Ümmeti Muhammed içmesin diye...
                            - Hayret...
                            - Sonra, malum kadınların ücretlerini öder eve getirirdi.
                            Ben sizin zamanınızı satın aldım mı? Aldım, derdi.
                            Öyleyse şimdi dinlemeniz gerek... O çeker gider, ben
                            menkîbeler anlatırdım onlara... Mızraklı ilmihal.
                            Hucceti islam okurdum...
                            - Bak sen! Millet ne sanıyor halbuki...
                            - Milletin ne sandığı umrunda değildi. Hoş, o hep
                            uzak mescidlere giderdi. Öyle bir imamın arkasında
                            durmalı ki, derdi. Tekbir alırken Kabe'yi görmeli...
                            - Öyle imam kaç tane kaldı şimdi?
                            - işte bu yüzden Nişancı'ya, Sofular'a uzanırdı ya...
                            Hatta bir gün; Bakasın efendi, dedim. Sen böyle
                            böyle yapıyorsun ama komşular kötü belleyecek.
                            inan cenazen kalacak ortada...
                            - Doğru, öyle ya?..
                            - Kimseye zahmetim olmasın deyip, mezarını
                            kendi kazdı bahçeye. Ama ben üsteledim. iş mezarla
                            bitmiyor ki, dedim. Seni kim yıkasın, kim kaldırsın?
                            - Peki o ne dedi?
                            - Önce uzun uzun güldü, sonra;
                            - Allah büyüktür hatun, dedi.Hem padişahın işi ne?

                            Yorum


                            • #15
                              Ynt: Kahramanlık hikayelerinin paylaşım konusudur..

                              Tümü Şehit Düşen 57. Alay

                              Çanakkale Muharebelerinde, dillere destan olan Türk birliklerimizin gösterdiği kahramanlık hikayesinde, bir Alayımızın ayrı bir yeri vardır. Bu, Arıburnu Muharebelerinde tümü Şehit düşen ünlü Şehitler Alayıdır.

                              25 Nisan 1915 günü saat 02.45’de muharebe gemilerinin ve muhriplerin korunmasında Türk kıyılarına yaklaşan Avustralya Tümeni’nin bir tugayını taşıyan çıkarma araçları, hesapta olmayan bir akıntı nedeniyle kuzeye sürüklenerek saat 04.30’da kumluk bir kıyı (Kabatepe Bölgesi) yerine, sarp bir kıyı olan Arıburnu Bölgesine çıkarma yaptı. Bu bölgede 27. Türk Alayı’nın 2. Taburu vardı. Çıkan kuvvetlerin karşısındaysa, bu taburun yalnız bir bölüğü bulunuyordu.

                              Durumu haber alan ve izlemeye başlayan 5. Ordu 19. İhtiyat Tümeni Komutanı Kurmay Yarbay Mustafa Kemal, herhangi bir emir almadığı halde, 57. Alayı bir dağ bataryasıyla takviye ederek karşı taarruz için Arıburnu Bölgesine yöneltti. Eceabat Bölgesinde bulunan 27. Alayın büyük kısmını da, çıkarma bölgesine yanaştırdı. Bu tedbirleri yerinde bulan 5. Ordu Komutanı, 19. Tümenin diğer alaylarının da müteakip karşı taarruzlara katılmasını kabul etti. Kıyıya çıkan İngiliz ve Fransız kuvvetleri, yapılan karşı taarruz sonucu çekilmeye başlayarak geriden gelen kuvvetlerin yardımı ve deniz kuvvetlerinin etkili ateş desteğiyle, Kanlısırt batısı -Sivritepe -Merkeztepe Yükseksırt hattında tutunabildi.

                              Donanmanın büyük ateş desteğiyle 25 Nisan 1915 tarihinde saat 05.30’da Seddülbahir’e çıkarmaya başlandı. İlk hedef olarak Alçıtepe ele geçirilecekti.
                              Mehmetçiğin ölüm pahasına savunduğu SERÇETEPE, KANLISIRT ile tek ikmal yolu olan ŞARAPNEL Vadisi, Türkler ve İngilizler için çok önemli idi. Her iki taraf da burayı elinde bulundurmayı istiyordu. Bundan dolayı burada çok kanlı çarpışmalar oluyordu. Bu savaşlarda her iki taraf da birbirlerine birkaç metre mesafeye kadar yaklaşıyordu. En kanlı savaş, ilk çıkarma günü (25 Nisan 1915) oldu.

                              Çıkarma bölgesinde 26. Türk Alayının bir taburu bulunuyordu. Seddülbahir kesimini ay biçiminde çevreleyen yüzlerce geminin yakın mesafeden Türk siperlerine yönelttiği gemi toplarının korkunç ateşine karşın direnmesini pervasızca sürdüren bir avuç Türk eri, düşmana göz açtırmıyor; ateşleriyle çıkarmaya yeltenen birliklere ağır zayiat verdiriyor, kıyıya ayak basabilenler de kuytu yerlere sığınarak kıyıda tutunabilme olanağını bulabiliyordu.

                              İngiliz ve Fransız zayiatı, komutanlara, yeni takviyeler gelmezse tutunamayacağız diye feryat ettirecek kadar ağırdı.

                              27 Nisan 1915 günü saat 16.00 sıralarında, donanmanın ateş desteğiyle başlayan İngiliz taarruzu, Türk savunma mevzilerinin 700-800 metre ilersinde Zığındere-Eskihisarlık hattında durduruldu.

                              Çıkarma Kuvvetleri Komutanlığı, Türklerin güçsüz olduğu önyargısıyla, taarruz etmeye kararlıydı. Hedefi, Kirte’nin ele geçirilmesiydi.

                              28 Nisan 1915 sabahı saat 08.00’de donanmanın desteği altında başlayan İngiliz-Fransız birliklerinin taarruzu, akşama kadar sürdü. İngiliz ve Fransızlar, yapılan Türk karşı taarruzları nedeniyle geri çekilmek zorunda kaldı. Bu muharebedeki İngiliz ve Fransız kuvvetlerinin zayiatı, 3.000’i buldu.

                              Yarbay Hüseyin Avni Bey’in komutasındaki 57. Alay’ın başta komutanları olmak üzere 628 kişilik mevcudunun tamamı, 25-28 Nisan 1915 tarihleri arasında şehit oldular.
                              57. Alay, yeniden kurulup Keşan’ın Çelebi Köyünde Sancak verilerek Galiçya Cephesine gönderilmiştir.

                              Aziz kahramanlar, bu vatan evlâtları sizi hiç unutmayacaktır. (Türk Silahlı Kuvvetleri, Tarihi Çanakkale Cephesi Harekâtı (1915-1916) Genel Kurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı Askeri Tarih Yayınları, Ankara, 1980)

                              Bilal Eren
                              Sur Dergisi / 2008
                              2015 Honda  CRV  1.6 160 hp Akıllı 4x4 9 ileri zf şanzıman .. vs vs  (görmemişin... :P )

                              Görelim Mevlam neyler .. Neylerse güzel eyler
                              [center]

                              Yorum

                              İşleniyor...
                              X