Yıldızlar; kütleleri ile doğru orantılı bir parlaklığa sahiptirler. Kütlesi büyük olan yıldızlar daha fazla parlarlar,
çünkü; daha fazla hidrojen yakarak helyuma dönüştürürler. Büyük kütleli bu tip yıldızlar,Güneş benzeri yıldız-
lara nazaran yakıtlarını erkenden(birkaç milyon yıl)tüketirler.
O zaman yıldız tekrar büzülmeye başlar, bunun sonucu olarak sıcaklığı artar,100 milyon santigrat derecenin
üzerine çıkar. Bu aşamada Helyum tutuşur ve yakıt olarak devreye girer. Bu arada meydana gelen bir dizi nük-
leer reaksiyonlar sonunda yeni elementler de ortaya çıkmaya başlarlar. Üç Helyum çekirdeği birleşerek Karbon
(C) çekirdeğini, dört Helyum çekirdeği birleşerek Oksijen (O) çekirdeğini meydana getirirler.
Bu döngü, milyonlarca yıl devam eder; yıldızın merkezi C ve O çekirdekleri ile dolar. Çekirdek gittikçe yoğunlaşıp
büzüşürken, yıldızın yüzeyi genişlemeye başlar. Genişleme arttıkça yıldızın yaydığı toplam enerji de artar. Ancak
genişleme çok hızlı olduğundan enerji çok geniş bir yüzeye yayılmış olur.Böylece,hızla genişleyen yüzeyin sıcak-
lığı düşer; soğur ve başlangıçta akkor halinde bulunan yıldız, bu aşamadan sonra kırmızı kırmızı parlamaya başlar.
Bu aşamadaki yıldızlara KIZILDEV adı verilir.
Kızıldevin çekirdeğinde sıcaklık bir milyar santigrat dereceyi geçince, Karbon çekirdekleri birleşerek Neon(Ne)
ve Magnezyum(Mg),Oksijen çekirdekleri birleşerek Silisyum(Si) ve Kükürt(S)çekirdeklerini oluştururlar. Si ve S
çekirdekleri de Demir (Fe) çekirdeklerini meydana getirir. Daha sonra Çinko, Bakır, Uranyum, Kurşun ve Altın
gibi elementlerin çekirdekleri doğmaya başlarlar.
Görüldüğü gibi madde en basit olandan en karmaşık olana doğru yıldız çekirdeklerinde evrimleşir. Tabiatta
varlığını bildiğimiz elementlerin hepsi bu şekilde yıldızların içinde doğmuşlardır.
Kızıldevin bu hali çok uzun sürmez; yıldızın göbeği kendi üzerine çöker, atom çekirdekleri birbiriyle çarpışıp
sıçrarlar. Bu olay dev bir şok dalgası yaratır ve yıldız infilak eder."Süper Nova" patlaması denilen infilak,
güneş ışığının bir milyar katı ışıma yaratan bir "şimşek"tir. Yıldızın göbeğinde üretilen muhteva saniyede
binlerce km hızla uzaya saçılırlar.
Süper Nova Patlaması ile uzaya saçılan atom çekirdekleri özgürce dolaşır ve galaksiler boyunca dağılmış
büyük bulutlara karışırlar. Büyük bir kimya laboratuvarına dönüşmüş olan galaktik bulutlarda,elektroman-
yetik güçler sayesinde elektronlar mevcut çekirdeklerin etrafında yörüngeye girerler.
Güneş Sistemi bir yıldızın ölümü ile oluşmuş enkaz bulutundan doğdu. Güneşimiz bu dönen yassı bulutun
kalbinde yaşam buldu.
Sistemdeki sekiz gezegen iç güneşi çevreleyen diskin farklı noktalarında geliştiler.
Jüpiter, Satürn, Uranüs orijinal buluta çok benziyorlar. Günümüzde radyo astroloji sayesinde, yıldızlararası
gaz ve toz bulutlarının bileşimini tespit edebiliyoruz. Hidrojen, toz ve çoğunluğu organik olan karmaşık mole-
küller. Dış gezegenlerin bileşimleri de aynı. Hidrojen, Helyum Metan , Amonyak ve Su.
Daha küçük olan iç gezegenlerse (Merkür,Venüs,Dünya,Mars) ağır elementler bakımından daha zengin.
Zayıf kütle çekim etkisiyle dış gezegenlerde yoğun olan Helyum ve Neon bakımından ise yoksullar.
Dünya ve içindeki her şey, bütünüyle bu yıldız tozlarından oluştu. Kanımızdaki demirli yumurta akı maddesi
(hemoglobin) kozmik dönüşümün en çarpıcı örneğidir.
Dikkatli okurlar "Plüton'a, yani sistemin dokuzuncu gezegenine ne oldu?" diye soracaklar.
2006 yılının Haziran ayında dünyanın önde gelen gökbilimcileri bir hafta boyunca tartıştılar ve Güneş Sistemi
için yeni bir ‘gezegen’ tanımı kabul ettiler. Oy birliği ile alınan bu karardan sonra,1930 yılından beri sistemin
en küçük üyesi olan ‘Plüton’ üyelikten çıkarıldı.
Aslına bakılırsa Plüton, küçük kütlesi ile Güneş sistemimizin oluşum kuramına ters düşmekteydi. Teori Plüton'un
en büyük kütleli gezegen olması gerektiğini söylüyordu, ama o muhalefet ediyordu. Gökbilimciler kurama uymadığı
için Plüton'u kadrodan çıkardılar.
Onlar kadrodan çıkarsa da Plüton yerinde duruyor. Charon, Nix ve Hydra adı verilen üç uydusu vardı. 28 Haziran
2011 tarihinde Hubble Uzay Teleskopu bir uydusu daha olduğunu keşfetti. Şimdilik P4 adı verilen bu uydunun keşfi,
Pluton'a kaybettiği unvanının üzüntüsünü hafifletecek bir gelişme olmuştur.
Bitti.
Sağlıcakla kalınız.
Şaman TÜRKSOY
24.04.2015
çünkü; daha fazla hidrojen yakarak helyuma dönüştürürler. Büyük kütleli bu tip yıldızlar,Güneş benzeri yıldız-
lara nazaran yakıtlarını erkenden(birkaç milyon yıl)tüketirler.
O zaman yıldız tekrar büzülmeye başlar, bunun sonucu olarak sıcaklığı artar,100 milyon santigrat derecenin
üzerine çıkar. Bu aşamada Helyum tutuşur ve yakıt olarak devreye girer. Bu arada meydana gelen bir dizi nük-
leer reaksiyonlar sonunda yeni elementler de ortaya çıkmaya başlarlar. Üç Helyum çekirdeği birleşerek Karbon
(C) çekirdeğini, dört Helyum çekirdeği birleşerek Oksijen (O) çekirdeğini meydana getirirler.
Bu döngü, milyonlarca yıl devam eder; yıldızın merkezi C ve O çekirdekleri ile dolar. Çekirdek gittikçe yoğunlaşıp
büzüşürken, yıldızın yüzeyi genişlemeye başlar. Genişleme arttıkça yıldızın yaydığı toplam enerji de artar. Ancak
genişleme çok hızlı olduğundan enerji çok geniş bir yüzeye yayılmış olur.Böylece,hızla genişleyen yüzeyin sıcak-
lığı düşer; soğur ve başlangıçta akkor halinde bulunan yıldız, bu aşamadan sonra kırmızı kırmızı parlamaya başlar.
Bu aşamadaki yıldızlara KIZILDEV adı verilir.
Kızıldevin çekirdeğinde sıcaklık bir milyar santigrat dereceyi geçince, Karbon çekirdekleri birleşerek Neon(Ne)
ve Magnezyum(Mg),Oksijen çekirdekleri birleşerek Silisyum(Si) ve Kükürt(S)çekirdeklerini oluştururlar. Si ve S
çekirdekleri de Demir (Fe) çekirdeklerini meydana getirir. Daha sonra Çinko, Bakır, Uranyum, Kurşun ve Altın
gibi elementlerin çekirdekleri doğmaya başlarlar.
Görüldüğü gibi madde en basit olandan en karmaşık olana doğru yıldız çekirdeklerinde evrimleşir. Tabiatta
varlığını bildiğimiz elementlerin hepsi bu şekilde yıldızların içinde doğmuşlardır.
Kızıldevin bu hali çok uzun sürmez; yıldızın göbeği kendi üzerine çöker, atom çekirdekleri birbiriyle çarpışıp
sıçrarlar. Bu olay dev bir şok dalgası yaratır ve yıldız infilak eder."Süper Nova" patlaması denilen infilak,
güneş ışığının bir milyar katı ışıma yaratan bir "şimşek"tir. Yıldızın göbeğinde üretilen muhteva saniyede
binlerce km hızla uzaya saçılırlar.
Süper Nova Patlaması ile uzaya saçılan atom çekirdekleri özgürce dolaşır ve galaksiler boyunca dağılmış
büyük bulutlara karışırlar. Büyük bir kimya laboratuvarına dönüşmüş olan galaktik bulutlarda,elektroman-
yetik güçler sayesinde elektronlar mevcut çekirdeklerin etrafında yörüngeye girerler.
Güneş Sistemi bir yıldızın ölümü ile oluşmuş enkaz bulutundan doğdu. Güneşimiz bu dönen yassı bulutun
kalbinde yaşam buldu.
Sistemdeki sekiz gezegen iç güneşi çevreleyen diskin farklı noktalarında geliştiler.
Jüpiter, Satürn, Uranüs orijinal buluta çok benziyorlar. Günümüzde radyo astroloji sayesinde, yıldızlararası
gaz ve toz bulutlarının bileşimini tespit edebiliyoruz. Hidrojen, toz ve çoğunluğu organik olan karmaşık mole-
küller. Dış gezegenlerin bileşimleri de aynı. Hidrojen, Helyum Metan , Amonyak ve Su.
Daha küçük olan iç gezegenlerse (Merkür,Venüs,Dünya,Mars) ağır elementler bakımından daha zengin.
Zayıf kütle çekim etkisiyle dış gezegenlerde yoğun olan Helyum ve Neon bakımından ise yoksullar.
Dünya ve içindeki her şey, bütünüyle bu yıldız tozlarından oluştu. Kanımızdaki demirli yumurta akı maddesi
(hemoglobin) kozmik dönüşümün en çarpıcı örneğidir.
Dikkatli okurlar "Plüton'a, yani sistemin dokuzuncu gezegenine ne oldu?" diye soracaklar.
2006 yılının Haziran ayında dünyanın önde gelen gökbilimcileri bir hafta boyunca tartıştılar ve Güneş Sistemi
için yeni bir ‘gezegen’ tanımı kabul ettiler. Oy birliği ile alınan bu karardan sonra,1930 yılından beri sistemin
en küçük üyesi olan ‘Plüton’ üyelikten çıkarıldı.
Aslına bakılırsa Plüton, küçük kütlesi ile Güneş sistemimizin oluşum kuramına ters düşmekteydi. Teori Plüton'un
en büyük kütleli gezegen olması gerektiğini söylüyordu, ama o muhalefet ediyordu. Gökbilimciler kurama uymadığı
için Plüton'u kadrodan çıkardılar.
Onlar kadrodan çıkarsa da Plüton yerinde duruyor. Charon, Nix ve Hydra adı verilen üç uydusu vardı. 28 Haziran
2011 tarihinde Hubble Uzay Teleskopu bir uydusu daha olduğunu keşfetti. Şimdilik P4 adı verilen bu uydunun keşfi,
Pluton'a kaybettiği unvanının üzüntüsünü hafifletecek bir gelişme olmuştur.
Bitti.
Sağlıcakla kalınız.
Şaman TÜRKSOY
24.04.2015