Duyuru

Collapse
No announcement yet.

Böcek

Collapse
X
 
  • Filtrele
  • Zaman
  • Göster
Hepsini Temizle
new posts

  • Böcek

    Tasarımı Otosan Mamul Geliştirme Şubesi' nde çalışan Jan Nahum tarafından yapılan Böcek modeli 1975 yılında satışa sunuldu. Bu araç, hem ordunun bu tarz bir otomobil isteği hem de ülke turizminin gelişmesi sonucu böyle bir aracın talep göreceği düşüncesinden doğmuştu.

    Böcek o güne kadar üretilen otomobillerin tümünden farklıydı. Bir parça VW türevli Buggy araçlarla aynı sınıfta gibiydi ama tamamen farklı özellik ve görünümde özgün bir araçtı. Tasarımının ilginç özelliklerinden biri üzerinin açılabilir olması, bir kapısının olmayışı ve ön camın kaput ile aynı eğime sahip olmasıydı. Bu eğim dünyada denenmemiş bir tasarımdı ve sonradan üretilecek SUV araçlara önderlik ediyordu. Hatta gösterge panelinin benzeri daha sonraları bir çok Avrupa otomobilinde görüldü.

    1298 cc 63 beygirlik Ford motoru kullanılan Böcek' te en dikkat çeken noktalardan biri de asimetrik ön ve arka görünümüydü. O dönemin pop-art tasarımlarına uygun olarak, değişken ölçülere sahip ön panjur, arkada solda üç, sağda ikili stop lambaları bulunmaktadı.

    Bunların hepsine ilaveten ön camın üstünde konumlandırılmış, beş adet değişik açılı aynadan oluşan teleskobik bir dikiz aynası vardı. Ön camında da 'Sadece tecrübeli sürücüler kullanmalıdır' yazılı bir etiket bulunmaktaydı. Ön lastikleri 225*55*13 ve buna tekabül eden ölçülerdeydi. Ön koltukları fiber üzeri vinil kaplamaydı. Bu bile başlı başına bir yenilikti.

    Bu aracın çeşitli versiyonlarda üretilerek hobi ve resmi görevlere de uygun olması planlanmıştı. Hatta kapıları gull-wing (martı kanadı) tipinde olan versiyonları hazırlanmış, kamera taşıyan, arazide giden, römork çeken, askeri kullanıma hitap edecek modelleri de planlanmıştı. Ne yazık ki bu düşünceler seri üretime yansıtılamadı. Hatta çöpe atılan martı kanatlara o dönemde Kadıköy' deki boş arsalarda rastlamak mümkündü.

    Böcek de STC 16 gibi zamanının ilerisinde düşünülmüş bir arabaydı ve ülke şartlarından dolayı geniş kitlelere satılamadı. 1975 de 202 ve 1977 de de 1 adet üretildikten sonra üretimden kalktı.

    Günümüzde bu otomobili inceleyen yabancı otomobil yazarları ve uzmanları Böcek' in o günkü dizaynıyla günümüzde bile rahatlıkla üretilip satılabileceğini vurgulamaktadırlar.
































    InsigniaTEAM

  • #2
    Ynt: Böcek

    hey gidi böcek hey kıymetin bilinmemiş

    Yorum


    • #3
      Ynt: Böcek

      Güzel bir paylaşım olmuş Tebrikler



      2009 INSIGNIA 4DR COS 16LET180HP M6 NAV CD500+FLEX+SR+19'' JANT+DERİ

      Yorum


      • #4
        Ynt: Böcek

        Benim Yaşım Bunun Gerçeğini Hatırlamaya Yetiyor. Bi Ara da 1.6 STC Çıkarmışlardı. SüperTürkCanavarı. O da O Yıllar İçin Gayet İyi Bir Tasarıma Sahipti.

        Yorum


        • #5
          Ynt: Böcek

          karınca yiyen ))

          INSIGNIA Cosmo 2010 1.6 Turbo + DVD800 Navi.

          Yorum


          • #6
            Ynt: Böcek

            Konu ANADOL olunca dayanamadım.

            A6 Böcek
            Anadol Böcek, o yıllarda Otosan Araştırma ve Geliştirme Bölümünde çalışan Jan Nahum tarafından dizayn edilmiştir.

            Anadol Böcek üretim bandından A6 kodu ile 1975’te indi. Böcek, aslında Türk Silahlı Kuvvetleri’nin isteği doğrultusunda geliştirildi. Volkswagen “Buggy” modeli ile benzerlikler taşımasına karşın, konsept ve karakteristik olarak değişik bir dizayn ile üretilmiştir. Otosan, o yıllarda artan turizm potansiyelini ve sayıları gittikçe çoğalan tatil köylerini de düşünerek, aracın halktan da göreceği talebi de dikkate almıştı.

            Üstü açık, kapısız, ön camı kaputla aynı eğimde olan dizayn, değişik gösterge paneli ve konsol aracın en önemli konsepti idi. Aynı eğimdeki kaput ve cam dizaynı, ileriki yıllarda ortaya çıkan SUV araçlara da esin kaynağı olmuş, döneminin ilerisinde kabul edilen panel ve konsol dizaynı, daha sonraki yıllarda pekçok Avrupalı üreticinin otomobil dizaynında esin kaynağı olmuştur. Gösterge panosu direksiyon milinin hemen üzerinde ancak ön konsoldan ayrı olarak dizayn edilmiştir. Bu panoda 3 gösterge bulunmaktadır. Solda, alt kısmında uzun hüzme (mavi) ve sinyal (sarı) lambalar ile km sayacının bulunduğu Smiths km saati, ortada marş (kırmızı), yağ (yeşil) lambalarının bulunduğu Smiths yuvarlak hararet ve benzin göstergesi, sağda ise Smiths devir saati yer almaktadır.

            Anadol Böcek'in cam elyafı ve polyesterden imal edilen 4 kişilik ve kapısız araç gövdesi, diğer Anadol şasilerine göre kısaltılmış ve modifiye edilmiş çelik şasi üzerine oturtulmuştur. Şasi, helezonlu bağımsız ön süspansiyon ve makaslı arka aksın üzerine kurulmuştur. A1 ve A2 modellerde de kullanılan 5500 d/d'da 54 HP güç üreten, motor bloğu demir dökümden mamul 1298cc Ford Kent Crossflow OHV motor ile donatılmış, hafif ve küçük kasası nedeniyle yüksek performans elde edilmiştir. Döneminin pop-art dizaynına paralel olarak asimetrik ön ve arka görünüşü, yine asimetrik ön panel, arkada sağda 2, solda 3 stop lambası, ön cam üzerindeki 5 açılı dikiz aynası, 225/55/13 ebadında lastikleri, fiber üzerine vinil kaplı koltukları ile alışılmışın dışında bir görünüme sahipti. Direksiyon'da "rack-and-pinion" (kremayer) sistemi, frenlerde tek devreli hidrolik sistem (önler disk, arkalar tambur), debriyajda da tek kuru plaka, diyafram yaylı, spiral kontrollu telli sistem kullanılmıştır. El freni iki koltuk arasında ve mekaniktir. El fren kolu, içli dışlı bir kablo ile arka tekerleklerdeki el freni levyesine bağlıdır. Şanzıman olarak döküm demirden, 4 ileri düz vitesli Ford'un Type 2 modeli tercih edilmiştir.

            Anadol Böcek, kullanım ve isteklere göre değişik versiyonlarda tasarlanmıştır: TRT dış çekimleri için martı kanat kapılı versiyonu, off-road versiyonu, itici/çekici versiyonu ve askeri versiyonu bulunmaktadır.

            Anadol Böcek üretimi de, STC-16 gibi şanssız bir döneme rastgelmiştir. Döneminin çok ilerisinde dizayn edilen her iki model de petrol krizinden kaynaklanan Dünya’daki ve Türkiye’deki ekonomik sıkıntılar nedeniyle talep yaratamamış ve üretimleri askıya alınmıştır.

            1975 yılında 202 adet üretilen Böcek modeli, 1977'de de özel olarak 1 adet üretilmiş olup, toplam üretim adedi sadece 203’tür.







            U

            Yorum


            • #7
              Ynt: Böcek

              A4 STC-16


              İlk prototipi 1972’de geliştirilen STC-16, sadece 1973 ve 1975 yılları arasında üretildi. STC-16 Eralp Noyan tarafından dizayn edildi. Böylece 1961’de dizayn edilen Devrim'den sonra, Türkiye’de dizayn edilerek üretilen ve seri üretimi gerçekleşen ilk otomobil ünvanını aldı.

              1971’de Otosan’ın Genel Müdürü olan ve Vehbi Koç’un damadı Erdoğan Gönül, Otosan yönetimini ikna ederek, seri üretime geçilmesini sağladı. STC-16 üst gelir seviyesindeki kullanıcıları ve uluslararası rallilerde Anadol markasına prestij sağlamayı hedeflemişti. Belçika’daki Kraliyet Sanat Akademisi (Royal Fine Arts Academy) mezunu olan Eralp Noyan’ın başında olduğu bir ekip tarafından çizilen STC-16, o yıllar gözde spor araba modelleri olan Datsun 240Z, Saab Sonett, Aston Martin, Marcos modellerinden esintiler taşımaktadır. Ancak STC-16 bu modellerden çok ayrı bir hava ve karakter taşır. Eralp Noyan, aracın iç ve dış dizayn karakteristiğini II. Dünya Savaşı’nın en gelişmiş uçağı olan “Supermarine Spitfire”dan esinlenerek çizdiği ifade edilmektedir.

              STC-16 üretim bandına A4 kodu ile konmuş, cam elyafı ve polyesterden imal edilen 2 kişilik araç gövdesi, kısaltılmış ve modifiye edilmiş Anadol (A1, A2) şasi ve süspansiyon sistemi üzerine oturtulmuş ve 5200 d/d'da 82 HP güç üreten, motor bloğu demir dökümden mamul 1599cc’lik Ford Kent Crossflow OHV motoru ile donatılmıştır. Bu motor, 1968-1975 arası üretilen Ford Escort MkI'de kullanılmış, 1970'deki Londra-Mexico Dünya Kupası Rallisi'nde kazanılan şampiyonluk başarısı sonrası üretilen Escort Mexico modeli ile de piyasaya sunulmuştur. Bu nedenle bu motor "Ford Mexico" olarak da anılır. Şanzıman olarak ise yüksek performanslı İngiliz Ford Cortina ve Capri modellerinin (Ford Type 3) şanzımanları kullanıldı. STC-16’nın ön konsol ve gösterge tabloları, o yılların gözde İtalyan ve İngiliz spor arabalarından hiçbir farkı yoktu. Smiths kilometre ve devir saati dışında, o dönemin yeni detaylarından sıfırlanabilen mesafe göstergesi, Lucas ampermetre, Smiths yağ, benzin ve hararet göstergeleri orta konsolun hemen üzerinde yer alan ve dikey olarak duran kalorifer ayar düğmesi ile radyonun hemen üst kısmında dörtlü kombinasyonla yer almıştı. Direksiyonda rack-and-pinion (kremayer) sistem, frenlerde tek kanallı ve servo takviyeli hidrolik sistem (önler disk, arkalar tambur), debriyajda da tek kuru plaka, diyafram yaylı, spiral kontrollu telli sistem kullanılmıştır. El freni iki koltuk arasında ve mekaniktir. El fren kolu, içli dışlı bir kablo ile arka tekerleklerdeki el freni levyesine bağlıdır.

              11 ay süren proje geliştirme safhası sonunda, test sürüşleri için ilk olarak 3 adet STC-16 prototipi hazırlandı. Test alanları olarak Cengiz Topel havaalanı ile E-5 karayolunun İstanbul-Adapazarı bölümü seçildi. STC-16’nın ilk çarpışma testleri de bu dönemde yapıldı. Daha sonra STC-16, test sürüşleri için Otosan Üretim Müdürü Nihat Atasagun tarafından İngiltere’ye, Londra Essex'teki MIRA pistine götürüldü. STC-16 İngiltere’deki deneme sürüşlerinde ve görüldüğü otoban ve caddelerde, bir İngiliz markasının yeni spor modeli sanılarak büyük ilgiyle karşılandı ve dikkat çekti. Taşıdığı “320-E” test plakası nedeniyle birçok yerde durdurularak bu yeni model hakkında bilgi istendi. Bu testler sırasında pekçok İngiliz pilot tarafından denendi, performans, sürüş ve sürüş emniyeti açısından öneriler alındı ve bu öneriler doğrultusunda değişiklikler yapıldı. Ve, sonunda Nisan 1973’te ilk STC-16 ğretim bandından inerek show-room’lardaki yerini aldı. STC-16 isminin “Sport Turkish Car 1600”ün kısaltması olduğu gibi, bu açılımın aynı zamanda “Sport Touring Coupé 1600” anlamında olduğu da ifade edilmektedir. Gençler ise bu açılımı “Süper Türk Canavarı 1600” olarak benimsemişlerdir.

              Ne yazık ki, STC-16 üretimi 1973’teki global petrol krizinin yol açtığı ekonomik kriz nedeniyle uzun sürmedi. Benzin fiyatlarındaki aşırı artış ve bir petrol türevi olan fibre-glass maliyetlerindeki artışlar STC-16’nın üretim maliyetlerinin aşırı yükselmesine neden olduğu gibi, bu maliyetlerde yapılacak üretim sonrası satışların sadece yüksek gelir grubuna hitab etmesi ve aracın benzin tüketiminin yüksek olması bu arkadan itişli spor modelin üretim ömrünün çok kısa olmasına neden oldu. O yıllarda, diğer Anadol modellerinin 50.000-55.000 TL olmasına karşılık STC-16 fiyatları 70.000 TL’nin üzerinde idi. Bu nedenle STC-16 müşterileri sadece ralli pilotları, spor araba meraklıları olarak kaldı.

              Ancak STC-16, o dönemin gençleri arasında haklı bir üne kavuştu. Geliştirilmiş ve modifiye edilmiş versiyonları Türkiye ve Dünya rallilerinde birçok yarışa girdi ve kazandı. Ralli için geliştirilen modellerde ağır şasi yerine daha hafif şasi ve 140 HP gücünde modifiye motorlar kullanılmıştır. En bilinen STC-16 pilotları olarak; Renç Koçibey, Demir Bükey, Romolo Marcopoli, İskender Aruoba, Cihat Gürkan, Ali Furgaç, Şevki Gökerman, Serdar Bostancı, Murat Okçuoğlu, Cünetd Işıngör, Mehmet Becce, Hızır Gürel, Derya Karaköse ve Osman Arabacı’yı sayabiliriz.

              Anadol dünya klasik otomobil literatürlerinde yerini almış ve STC16 modeli de A1 gibi FIVA' nın (eski adıyla FIA) homologasyon belgelerine sahiptir. Uluslararası klasik otomobil rallilerinde yarışabilir konumdadır.

              1973 ve 1975 arasında devam eden STC-16 üretimi sırasında toplam 175 araç üretilmiş olup, bunların büyük bölümü 1973’te üretilmiştir. 1972'de üretilen 3 adet prototip de katılırsa, toplam 178 adet STC-16 üretilmiştir. Renk olarak genelde “Alanya Sarısı” [Ford Signal Yellow (Akzo Skala: FEU1022-KL)] olarak üretilen STC-16’lar bu renkle de özdeşleşmiştir. Az sayıda da olsa; dönemin spor arabalarında kullanılan beyaz şeritli kırmızı veya mavi şeritli beyaz renkli olanları da mevcuttur.


              Yorum

              İşleniyor...
              X