Ynt: Unutamadığınız Kitap(lar)...
Bu kazanımların asıl sahipleri olan Aziz milletimiz kurtuluş savaşında kalbindeki imandan başka bir şeyi olmadan, inayeti ilahiye ile kazandığı bu zafer ve sonucunda elde ettiği devleti üç beş çapulcuya devretmeyecek ve Rabb'imin inayeti ile imanı muhafaza ederek vatan topraklarında ezan sesini dindirmeyecektir...
Orjinal yazı sahibi: Şaman TÜRKSOY
“Şu Çılgın Türkler”
HASAN BEŞ KURUŞ
İnönü’nde yedi gün yedi gece süren çarpışmalar sonunda (başkomutanlarının gözü önünde) bozguna
uğrayan Yunan Kuvvetleri, panik içinde Mezit Yaylası-İnegöl hattını kullanarak Bursa’ya çekilmeye çalışıyorlardı.
Üzengisi ipten, kılıcı tahtadan Türk Süvarileri ise onları kovalıyorlar, yakaladıklarını tepeliyorlardı.
Zafer haberi İstanbul’a “gökten bir müjde” gibi indi. Halkı; “Zito, zito Venizelos” naraları ile manevi
baskıya maruz kalmış işgal altındaki şehir, bir kabustan uyanır gibi doğruldu, silkindi ve hızla aslına
dönerek olanca gücüyle Milli Mücadeleye destek verdi.Her gün güneş batar batmaz karanlığa gömülen
bezgin İstanbul o gün ışıl ışıldı.Minareler sevinçten titreşen binlerce kandilin ışığı ile her yanı aydınlatmakta; işgal
altında onuru incinmiş İstanbul Halkı, zaferi sessiz ama görkemli bir biçimde kutlamaktaydı.
Bu sıralarda; İkdam Gazetesi’ndeki bir odada, yarınki baskı için makale hazırlamakta olan Yakup Kadri Bey’e
bir haber ulaştı. Kızılay ikinci başkanı Anadolu Savaşçıları için “para yardımı” çağrısı yapmakta; bu çağrının
gazetelerle İstanbul Halkı’na duyurulmasını istemekteydi. Sabah, İkdam dahil bütün gazetelerin birinci
sayfası bu duyuruya ayrılmıştı.
Yardım çağrısını gazetelerden öğrenen İstanbullular, işgal kuvvetlerine aldırış etmeden akın akın gazetelere
doluştular. İleri Gazetesi’nin idarehanesinde, henüz afyonu patlamadığı için huysuzlanan bir memur, önündeki
deftere bağış yapanların adını ve bağış miktarlarını yazmaktadır.
“Kahveci Asım,100 kuruş”
“Hallaç Ali, 50 kuruş”
“Eskici Adem,75 kuruş”
“Terlikçi Yusuf,200 kuruş”
Sırada küçük, cılız bir oğlan vardı. Onu bir önceki bağışçının çocuğu sanan huysuz memur, yürüyüp arkadakilere
yol vermesi için işaret etti. Ama çocuk büyük bir ciddiyetle servetini masanın üzerine bıraktı: “Hasan,5 kuruş”
Suratsız idare memurunun gözleri doldu, ağladığını gizlemek için kocaman mendilinin arkasına saklanarak burnunu siler gibi yaptı...
Aynı saatlerde; Halide Edip Ankara Öğretmen Okulu’nun konferans salonunda, Ankaralı hanımlara sesleniyordu:
“Hanımefendiler: Tarih Türk’ü ateşle imtihan ediyor.Bu imtihandan başarı ile çıkmamız için erkeklerimizin cesareti yetmez.
Biz kadınlar da bu ateşe yüzümüzü dönmeli, ellerimizi uzatmalıyız. Ordumuzun hepimize ihtiyacı var.”
Kadınlar dikkatle onu dinliyorlardı...
“Uçakların gövdeleri ve kanatları,özel keten bir kumaşla kaplanırmış.Bulunamadığı için bizimkiler kaput bezi ile kaplıyor.
Özel yapıştırıcı olmadığı için kaput bezini nal mıhı ve zamkla tutturuyorlar.Sonra da gözlerini kırpmadan bu uçaklara
binip uçuyorlar.Sizleri,milletinin şeref ve namusunu canla başla korumaya çalışan bu yoksul orduya yardım etmeye çağırıyorum!..”
Halide Edip konuşmasını bitirdiğinde salon bir ölüm sessizliğine büründü. Bu kısa sessizlikten sonra; kadınlar hiç
konuşmadan yerlerinden kalkarak masanın önünde sıraya girdiler; çıplak masanın üstü bir anda parayla doldu.
Yanlarında para olmayanlar yüzüklerini, bileziklerini bırakıyorlardı.
Kadınlar arasında geçimini çamaşırcılık yaparak sağlamaya çalışan bir ninecik vardı.
Gözleri görmediği için birisinin yardımı ile Halide Edip’e ulaşmaya çalışıyordu, sonunda buldu. Ölümlük olarak ayırdığı
bir liracığı derisi çatlamış avucunun içinde duruyordu.
Parayı Halide Hanım’a verdi. Halide Edip: “Ah anacığım, bir kere daha inandım ki kurtulacağız.”diyerek, ağlamakta olan nineyi bağrına bastı...
Kurtuluş Savaşı; çoluk çocuk, erkek kadın bu özkey (fedakar) insanlar sayesinde kazanıldı.
Yüce Atatürk’ün bir Cumhuriyet ile taçlandırarak gençliğimize emanet ettiği bu kazanımı kurda kuşa yem etmeyeceğiz.
Gök girsin,Kızıl çıksın!..
29.10.2006
Şaman TÜRKSOY
HASAN BEŞ KURUŞ
İnönü’nde yedi gün yedi gece süren çarpışmalar sonunda (başkomutanlarının gözü önünde) bozguna
uğrayan Yunan Kuvvetleri, panik içinde Mezit Yaylası-İnegöl hattını kullanarak Bursa’ya çekilmeye çalışıyorlardı.
Üzengisi ipten, kılıcı tahtadan Türk Süvarileri ise onları kovalıyorlar, yakaladıklarını tepeliyorlardı.
Zafer haberi İstanbul’a “gökten bir müjde” gibi indi. Halkı; “Zito, zito Venizelos” naraları ile manevi
baskıya maruz kalmış işgal altındaki şehir, bir kabustan uyanır gibi doğruldu, silkindi ve hızla aslına
dönerek olanca gücüyle Milli Mücadeleye destek verdi.Her gün güneş batar batmaz karanlığa gömülen
bezgin İstanbul o gün ışıl ışıldı.Minareler sevinçten titreşen binlerce kandilin ışığı ile her yanı aydınlatmakta; işgal
altında onuru incinmiş İstanbul Halkı, zaferi sessiz ama görkemli bir biçimde kutlamaktaydı.
Bu sıralarda; İkdam Gazetesi’ndeki bir odada, yarınki baskı için makale hazırlamakta olan Yakup Kadri Bey’e
bir haber ulaştı. Kızılay ikinci başkanı Anadolu Savaşçıları için “para yardımı” çağrısı yapmakta; bu çağrının
gazetelerle İstanbul Halkı’na duyurulmasını istemekteydi. Sabah, İkdam dahil bütün gazetelerin birinci
sayfası bu duyuruya ayrılmıştı.
Yardım çağrısını gazetelerden öğrenen İstanbullular, işgal kuvvetlerine aldırış etmeden akın akın gazetelere
doluştular. İleri Gazetesi’nin idarehanesinde, henüz afyonu patlamadığı için huysuzlanan bir memur, önündeki
deftere bağış yapanların adını ve bağış miktarlarını yazmaktadır.
“Kahveci Asım,100 kuruş”
“Hallaç Ali, 50 kuruş”
“Eskici Adem,75 kuruş”
“Terlikçi Yusuf,200 kuruş”
Sırada küçük, cılız bir oğlan vardı. Onu bir önceki bağışçının çocuğu sanan huysuz memur, yürüyüp arkadakilere
yol vermesi için işaret etti. Ama çocuk büyük bir ciddiyetle servetini masanın üzerine bıraktı: “Hasan,5 kuruş”
Suratsız idare memurunun gözleri doldu, ağladığını gizlemek için kocaman mendilinin arkasına saklanarak burnunu siler gibi yaptı...
Aynı saatlerde; Halide Edip Ankara Öğretmen Okulu’nun konferans salonunda, Ankaralı hanımlara sesleniyordu:
“Hanımefendiler: Tarih Türk’ü ateşle imtihan ediyor.Bu imtihandan başarı ile çıkmamız için erkeklerimizin cesareti yetmez.
Biz kadınlar da bu ateşe yüzümüzü dönmeli, ellerimizi uzatmalıyız. Ordumuzun hepimize ihtiyacı var.”
Kadınlar dikkatle onu dinliyorlardı...
“Uçakların gövdeleri ve kanatları,özel keten bir kumaşla kaplanırmış.Bulunamadığı için bizimkiler kaput bezi ile kaplıyor.
Özel yapıştırıcı olmadığı için kaput bezini nal mıhı ve zamkla tutturuyorlar.Sonra da gözlerini kırpmadan bu uçaklara
binip uçuyorlar.Sizleri,milletinin şeref ve namusunu canla başla korumaya çalışan bu yoksul orduya yardım etmeye çağırıyorum!..”
Halide Edip konuşmasını bitirdiğinde salon bir ölüm sessizliğine büründü. Bu kısa sessizlikten sonra; kadınlar hiç
konuşmadan yerlerinden kalkarak masanın önünde sıraya girdiler; çıplak masanın üstü bir anda parayla doldu.
Yanlarında para olmayanlar yüzüklerini, bileziklerini bırakıyorlardı.
Kadınlar arasında geçimini çamaşırcılık yaparak sağlamaya çalışan bir ninecik vardı.
Gözleri görmediği için birisinin yardımı ile Halide Edip’e ulaşmaya çalışıyordu, sonunda buldu. Ölümlük olarak ayırdığı
bir liracığı derisi çatlamış avucunun içinde duruyordu.
Parayı Halide Hanım’a verdi. Halide Edip: “Ah anacığım, bir kere daha inandım ki kurtulacağız.”diyerek, ağlamakta olan nineyi bağrına bastı...
Kurtuluş Savaşı; çoluk çocuk, erkek kadın bu özkey (fedakar) insanlar sayesinde kazanıldı.
Yüce Atatürk’ün bir Cumhuriyet ile taçlandırarak gençliğimize emanet ettiği bu kazanımı kurda kuşa yem etmeyeceğiz.
Gök girsin,Kızıl çıksın!..
29.10.2006
Şaman TÜRKSOY
Yorum